Açık hava’ya çıkmak mı? Şöhret olmak mı?

Adanali

Member
Reklamcılıkta açık havanın yerini kimse inkar edemez. Tamam dijitalleşiyoruz yeni dünya bunun üzerine kuruluyor falan ama internet dediğimiz mecra reklam kirliliğinden geçilmiyor. Açık hava marka bilinirliğini arttırmanın ve ben büyük bir firmayım demenin en kestirme yolu. Açık hava da önemli olan civarda yeniysen sempatik bir giriş yapmak (Kabalığın lüzumu yok, çok cıvımaya da gerek yok), kendini güzel tanıtmak, arada hatırlatmak ve güzel hatırlanmayı sağlamak.
Bunları gerçekleştirebilmek için ise belli çizgilerin dışına çıkmadan farklılık yapabilmek, sıcak temasa önem vermek gerekiyor. E tabiki maliyetli de bir mecra. İşte asıl çatışma burada başlıyor. Firma önce farklı olalım, rakipleri ezelim diyor sonrasında kampanya girelim ya öbür ay farklı bir şey yaparız diyor ve öbür ay hiç gelmiyor.Olur da imajsal bir çalışmaya onay verirse de e hani satış olmadı diyor. İmajsal çalışmadan satış bekleyen müşterilerden uzak durun!

Karşılaşılan bir diğer zorlukneden bölgenin en tanınan işletmesi de olmadım ? Bu soru yüzyılın sorusudur. Bu sorunun yanıtı bir kitap için konu olur fakat ben bir örnekle konuyu kapatacağım. Müşterimizi Un Kapanı’na kaset çıkartmaya gitmiş birisi olarak düşünelim. Görüşmeye gitti, rakiplere göz gezdirdi, oluşabilecek tehditleri göz önüne aldı ve sesine güvendiği için kaset çıkartmaya yönelik bütçesini harcadı. Peki yeterli mi? Şöhret olmak için sadece sesin güzelliği mikıstas ? Aracılar, görsellik, planlama, uzatılan el bunlar bazen yeteneğin bile önüne geçmiyor mu? Markalaşma da bu şekilde bütünü kapsıyor. Şöhret kolay olunuyor mu ki markalaşmak kolay olsun.