Ilayda
New member
[color=]Marketçi Ne Kadar Kazanıyor? Bir Hikâyenin Ardındaki Gerçek[/color]
Sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlerle sıradan görünen ama aslında içimizi burkan, düşündüren bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hepimizin mahallesinde, köşe başında uğradığı o küçük market vardır ya; işte hikâyemiz tam da oradan başlıyor. Bu kez mesele, “bir marketçi ne kadar kazanıyor?” sorusunun rakamlarından çok, bu kazancın ardındaki hayatları görmek üzerine.
[color=]Bir Mahalle, Bir Market, Bir Hayat[/color]
Mahalledeki marketin sahibi, 40’lı yaşlarının ortasında bir adam: Mehmet. Sabahın altısında kepenk açar, gece yarısına kadar ışıkları söner. Onu hep hesap yaparken görürsünüz. Müşterinin aldığı ekmeği bile deftere işler. Çoğu kişi “Mehmet abi işini biliyor, kazanıyordur” diye düşünür. Ama gerçek biraz farklıdır.
Mehmet’in karşısında ise hayatın empati yönünü temsil eden eşi Zeynep vardır. O, kasanın arkasına geçtiğinde müşterilerin sadece aldıkları ürünleri değil, yüzlerindeki yorgunluğu, çocuklarının ayakkabısındaki eskiyişi, yaşlı komşunun taşıyamadığı torbaları da görür. Onun için market, sadece kazanç değil; mahalleye omuz olmak, ihtiyaç sahibine sessizce destek vermektir.
[color=]Mehmet’in Çözüm Odaklı Dünyası[/color]
Mehmet için marketçilik tamamen stratejik bir oyundur. Rafları dizmek bile onun için matematiksel bir denklem gibidir: En çok satılan ürün önde, daha az satılan arkada. Kâr marjı yüksek ürünleri ön plana çıkarır. Sürekli hesap yapar:
- Elektrik faturası bu kadar, kira şu kadar, veresiye defterinde şu kadar açık var.
- Bugün 1000 TL ciro yaptıysam, bunun en az 700’ü malın geliş fiyatına gitti.
- Geriye kalan 300 TL’den vergi, masraf derken elime ne kalıyor?
İşte o noktada sorunun cevabı gelir: Marketçi gerçekten ne kadar kazanıyor? Kimi gün hiç kâr kalmaz, kimi gün ise sadece çocuğun harçlığı kadar.
Ama Mehmet pes etmez. Çözüm arar, strateji kurar. Belki yeni bir ürün çeşidi getirir, belki zincir marketlerin kampanyalarına karşı küçük bir avantaj bulur. O, analitik bakışını hayatın her alanına taşır.
[color=]Zeynep’in Empatiyle Dokunan Dünyası[/color]
Zeynep’in dünyası ise bambaşkadır. Bir müşterinin “yarın öderim” dediği ekmeği, Mehmet’in aksine deftere yazmaz; çünkü bilir ki komşunun gerçekten parası yoktur. Bir çocuğun çikolata alacak parası çıkmadığında, kasadan gizlice bir şeker bırakır. Onun için kazanç, kasaya giren para değil; mahalledeki ilişkilerin sıcaklığıdır.
Mehmet sık sık kızar:
“Zeynep, böyle giderse biz batacağız!”
Ama Zeynep gülümseyerek cevap verir:
“Batsak da vicdanımız sağlam kalacak Mehmet.”
Bu diyalog aslında toplumdaki cinsiyet rollerinin yansıması gibidir: Erkek, strateji ve çözüm odaklı düşünürken; kadın, empatiyi ve ilişkileri öne çıkarır. İkisi birleştiğinde ise bir market sadece bir ticaret yeri değil, bir yaşam alanına dönüşür.
[color=]Rakamların Ardındaki Görünmeyen Yük[/color]
Şimdi gelelim asıl meseleye: Marketçi ne kadar kazanıyor?
- Günlük cirosu 1000 TL olsa bile, bunun büyük kısmı tedarikçilere gider.
- Elektrik, kira, vergi, poşet parası derken, geriye kimi zaman sadece 100-150 TL kalır.
- O da aile geçindirmeye yetmez.
Ama bu rakamların ardında, Mehmet’in sabahın ayazında açtığı kepenk, Zeynep’in gece yarısı saydığı bozukluklar, çocuklarının okul çantası için yapılan hesaplar vardır. Yani marketçinin kazancı, sadece para değildir; bazen yorgunluk, bazen fedakârlık, bazen de komşuluk bağlarıdır.
[color=]Mahalledeki Sessiz Adalet[/color]
Zeynep, marketin kapısından giren herkesi bir hikâye olarak görür. İşsiz bir babanın, emekli maaşı yetmeyen bir ninenin, okul harçlığı çıkaramayan bir çocuğun hikâyesi… Onların gözlerindeki utancı görünce, kasadaki para önemini yitirir.
Mehmet ise bu tabloya daha stratejik yaklaşır: “Eğer bu kadar veresiye verirsek, market ayakta kalmaz.”
Ama yine de Zeynep’in dediğini yapar, çünkü bilir ki toplumsal adalet biraz da vicdanla mümkündür.
[color=]Forumdaşlara Sorular[/color]
Sevgili forum dostlarım, bu hikâyeyi sizinle paylaşırken şunu düşünmenizi istiyorum:
- Sizce bir marketçinin kazancı sadece para mıdır, yoksa görünmeyen emekler de hesaba katılmalı mı?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yaklaşımlarının birleşmesi, küçük esnafı ayakta tutabilir mi?
- Zincir marketlerin gölgesinde ayakta kalmaya çalışan bu insanlar için toplumsal dayanışmanın rolü ne olabilir?
- Ve en önemlisi: Bizler, küçük bir alışverişimizle bile bir marketçinin hayatında nasıl bir fark yaratabiliriz?
[color=]Sonuç: Bir Kazançtan Fazlası[/color]
Marketçi ne kadar kazanıyor? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Çünkü kazanç sadece parayla ölçülmez. Kazanç, sabahın sessizliğinde açılan kepenk, komşunun deftere yazılan borcunu ödeyemese de selamını eksik etmemesi, çocukların kasanın üzerinde şeker seçerken yüzünde beliren gülümsemedir.
Mehmet’in stratejik aklıyla Zeynep’in empatik kalbi birleştiğinde, bir marketin raflarında sadece ürünler değil; dayanışma, adalet ve umut da satılır.
---
Sevgili forumdaşlar, siz ne dersiniz? Sizce bir marketçinin gerçek kazancı nedir: kasaya giren para mı, yoksa kalplere dokunan küçük iyilikler mi?
Sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlerle sıradan görünen ama aslında içimizi burkan, düşündüren bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hepimizin mahallesinde, köşe başında uğradığı o küçük market vardır ya; işte hikâyemiz tam da oradan başlıyor. Bu kez mesele, “bir marketçi ne kadar kazanıyor?” sorusunun rakamlarından çok, bu kazancın ardındaki hayatları görmek üzerine.
[color=]Bir Mahalle, Bir Market, Bir Hayat[/color]
Mahalledeki marketin sahibi, 40’lı yaşlarının ortasında bir adam: Mehmet. Sabahın altısında kepenk açar, gece yarısına kadar ışıkları söner. Onu hep hesap yaparken görürsünüz. Müşterinin aldığı ekmeği bile deftere işler. Çoğu kişi “Mehmet abi işini biliyor, kazanıyordur” diye düşünür. Ama gerçek biraz farklıdır.
Mehmet’in karşısında ise hayatın empati yönünü temsil eden eşi Zeynep vardır. O, kasanın arkasına geçtiğinde müşterilerin sadece aldıkları ürünleri değil, yüzlerindeki yorgunluğu, çocuklarının ayakkabısındaki eskiyişi, yaşlı komşunun taşıyamadığı torbaları da görür. Onun için market, sadece kazanç değil; mahalleye omuz olmak, ihtiyaç sahibine sessizce destek vermektir.
[color=]Mehmet’in Çözüm Odaklı Dünyası[/color]
Mehmet için marketçilik tamamen stratejik bir oyundur. Rafları dizmek bile onun için matematiksel bir denklem gibidir: En çok satılan ürün önde, daha az satılan arkada. Kâr marjı yüksek ürünleri ön plana çıkarır. Sürekli hesap yapar:
- Elektrik faturası bu kadar, kira şu kadar, veresiye defterinde şu kadar açık var.
- Bugün 1000 TL ciro yaptıysam, bunun en az 700’ü malın geliş fiyatına gitti.
- Geriye kalan 300 TL’den vergi, masraf derken elime ne kalıyor?
İşte o noktada sorunun cevabı gelir: Marketçi gerçekten ne kadar kazanıyor? Kimi gün hiç kâr kalmaz, kimi gün ise sadece çocuğun harçlığı kadar.
Ama Mehmet pes etmez. Çözüm arar, strateji kurar. Belki yeni bir ürün çeşidi getirir, belki zincir marketlerin kampanyalarına karşı küçük bir avantaj bulur. O, analitik bakışını hayatın her alanına taşır.
[color=]Zeynep’in Empatiyle Dokunan Dünyası[/color]
Zeynep’in dünyası ise bambaşkadır. Bir müşterinin “yarın öderim” dediği ekmeği, Mehmet’in aksine deftere yazmaz; çünkü bilir ki komşunun gerçekten parası yoktur. Bir çocuğun çikolata alacak parası çıkmadığında, kasadan gizlice bir şeker bırakır. Onun için kazanç, kasaya giren para değil; mahalledeki ilişkilerin sıcaklığıdır.
Mehmet sık sık kızar:
“Zeynep, böyle giderse biz batacağız!”
Ama Zeynep gülümseyerek cevap verir:
“Batsak da vicdanımız sağlam kalacak Mehmet.”
Bu diyalog aslında toplumdaki cinsiyet rollerinin yansıması gibidir: Erkek, strateji ve çözüm odaklı düşünürken; kadın, empatiyi ve ilişkileri öne çıkarır. İkisi birleştiğinde ise bir market sadece bir ticaret yeri değil, bir yaşam alanına dönüşür.
[color=]Rakamların Ardındaki Görünmeyen Yük[/color]
Şimdi gelelim asıl meseleye: Marketçi ne kadar kazanıyor?
- Günlük cirosu 1000 TL olsa bile, bunun büyük kısmı tedarikçilere gider.
- Elektrik, kira, vergi, poşet parası derken, geriye kimi zaman sadece 100-150 TL kalır.
- O da aile geçindirmeye yetmez.
Ama bu rakamların ardında, Mehmet’in sabahın ayazında açtığı kepenk, Zeynep’in gece yarısı saydığı bozukluklar, çocuklarının okul çantası için yapılan hesaplar vardır. Yani marketçinin kazancı, sadece para değildir; bazen yorgunluk, bazen fedakârlık, bazen de komşuluk bağlarıdır.
[color=]Mahalledeki Sessiz Adalet[/color]
Zeynep, marketin kapısından giren herkesi bir hikâye olarak görür. İşsiz bir babanın, emekli maaşı yetmeyen bir ninenin, okul harçlığı çıkaramayan bir çocuğun hikâyesi… Onların gözlerindeki utancı görünce, kasadaki para önemini yitirir.
Mehmet ise bu tabloya daha stratejik yaklaşır: “Eğer bu kadar veresiye verirsek, market ayakta kalmaz.”
Ama yine de Zeynep’in dediğini yapar, çünkü bilir ki toplumsal adalet biraz da vicdanla mümkündür.
[color=]Forumdaşlara Sorular[/color]
Sevgili forum dostlarım, bu hikâyeyi sizinle paylaşırken şunu düşünmenizi istiyorum:
- Sizce bir marketçinin kazancı sadece para mıdır, yoksa görünmeyen emekler de hesaba katılmalı mı?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yaklaşımlarının birleşmesi, küçük esnafı ayakta tutabilir mi?
- Zincir marketlerin gölgesinde ayakta kalmaya çalışan bu insanlar için toplumsal dayanışmanın rolü ne olabilir?
- Ve en önemlisi: Bizler, küçük bir alışverişimizle bile bir marketçinin hayatında nasıl bir fark yaratabiliriz?
[color=]Sonuç: Bir Kazançtan Fazlası[/color]
Marketçi ne kadar kazanıyor? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Çünkü kazanç sadece parayla ölçülmez. Kazanç, sabahın sessizliğinde açılan kepenk, komşunun deftere yazılan borcunu ödeyemese de selamını eksik etmemesi, çocukların kasanın üzerinde şeker seçerken yüzünde beliren gülümsemedir.
Mehmet’in stratejik aklıyla Zeynep’in empatik kalbi birleştiğinde, bir marketin raflarında sadece ürünler değil; dayanışma, adalet ve umut da satılır.
---
Sevgili forumdaşlar, siz ne dersiniz? Sizce bir marketçinin gerçek kazancı nedir: kasaya giren para mı, yoksa kalplere dokunan küçük iyilikler mi?