İslam’ın İlk Selamı: Kalplerin Birbirine Açıldığı O An
Selamun aleyküm dostlar,
Bugün forumda sizlerle paylaşmak istediğim hikâye, sadece bir “ilk selam”ın hikâyesi değil. Bu, insanlıkla ilahî mesajın ilk temas ettiği, kalplerin korkudan huzura, karanlıktan aydınlığa geçtiği bir anın hikâyesi. Bazen bir “selam”, sadece bir kelime değil; bir çağrıdır, bir başlangıçtır. “İslam’ın ilk selamını kim verdi?” sorusu, sadece tarihsel bir bilgi değil, aynı zamanda insanın içsel dönüşümünü anlatan bir semboldür.
---
1. Mekke’nin Sessiz Gecesi: Yalnızlıkla Gelen Vahiy
Mekke geceleri her zamanki gibi sıcak, yıldızlar ise her zamanki gibi sessizdi. Nur Dağı’nın yamaçlarında bir mağara… Hira. Sessizliğin en derin hâli oradaydı. Muhammed (s.a.v.) o mağarada, kalbinin sorularına cevap arıyordu. Dünya gürültüsünden uzaklaşıp insanın iç sesine kulak vermek, bazen en cesur eylemdir. O gece de öyleydi.
Cebrail (a.s.) ansızın göründü. Kâinatın sessizliğini bozan o kelime yankılandı:
“Oku!”
Ve ardından gelen vahiy, insanlık tarihinin yönünü değiştirdi. Ancak o anın ardından gelen yalnızlık, insanın içinde yankılanan bir dağ kadar büyüktü. Muhammed (s.a.v.), titreyen kalbiyle evine dönerken dünya artık eski dünya değildi.
---
2. İlk Selam: Huzurun Diliyle Başlayan Yol
Tarihçilerin büyük çoğunluğu (bkz. Taberî, İbn Hişam) ve hadis kaynaklarına göre İslam’ın ilk selamı, Cebrail (a.s.) tarafından Hz. Muhammed’e verilmiştir. Bu selam, “Es-selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekatühü” (Selam üzerinedir ey Peygamber, Allah’ın rahmeti ve bereketi de seninle olsun) sözleriyle başlamıştır.
Bu, sadece bir selam değil, aynı zamanda İslam’ın ruhunun ilanıydı. Çünkü “selam”, barışı, güveni, şefkati temsil eder. Bir insanın kalbine selamla yaklaşmak, onun varlığını onurlandırmaktır.
Muhammed (s.a.v.) o an, hem korkunun hem merhametin birleştiği bir duyguyla cevap verdi:
“Ve aleykesselâm ve rahmetullah.”
İşte bu karşılık, insanlığın Allah’tan aldığı ilk selamın insandan Allah’a dönüşüydü. Bir nevi varoluşun iki tarafı birbirine dokunmuştu.
---
3. Hatice’nin Kalbi: Duygudan Hikmete Dönüşen Güç
Peygamberimiz eve vardığında, onu ilk karşılayan kişi Hz. Hatice idi. Kadın sezgisiyle değil, derin bir insanlık sezgisiyle sordu:
“Ne oldu sana, ey Muhammed?”
Sözlerinde korku değil, anlayış vardı. Çünkü o, bir kalbin ne zaman sarsıldığını, ne zaman ilahî bir titreşimle dolduğunu sezebilen bir ruhtu. Hatice’nin yaklaşımı, tarih boyunca kadınların ilişkisel zekâsını ve duygusal empatisini en güzel şekilde yansıtır.
O, eşinin anlattıklarını dinlerken bir strateji değil, bir yürek dili kullandı. Ancak onun sessiz gücü, bir stratejiden daha fazlasıydı. Muhammed’in yaşadığı tecrübeyi reddetmedi; aksine anlamaya, desteklemeye yöneldi. “Allah seni utandırmaz, çünkü sen yoksula yardım edersin, akrabana el uzatırsın, doğruyu söylersin,” diyerek ahlaki tutarlılık üzerinden güven inşa etti.
---
4. Varaka bin Nevfel: Stratejik Zekâ ve İlahi İşaretlerin Çözümü
Hatice, durumu yalnızca duygusal sezgiyle değil, aynı zamanda stratejik akılla da ele aldı. Eşini Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka, hem Tevrat hem İncil bilgisine sahip, yaşlı bir bilgeydi. Onun görevi, bu olayı teolojik bağlama yerleştirmekti.
Varaka, Peygamber’in anlattıklarını dinledikten sonra derin bir nefes aldı ve şöyle dedi:
“Bu gördüğün, Musa’ya da gelen namustur (Cebrail’dir). Sen, bu ümmetin peygamberisin.”
Burada erkeklerin tarihsel olarak çözüm odaklı ve analitik yaklaşımlarını görüyoruz. Varaka’nın tepkisi, duygusal değil; bilişsel bir analizdi. Ancak bu analiz, Hatice’nin duygusal desteği olmadan gerçekleşemezdi. Erkek aklının stratejik netliği ile kadın kalbinin duygusal derinliği birleştiğinde, ilahî hakikat insan hayatına yerleşti.
---
5. Selamın Toplumsal Dönüşümü: “Barış”ın Yeni Anlamı
İslam’ın ilk selamı, zamanla toplumsal bir dönüşümün simgesi haline geldi. Çünkü o selam, sadece bireyler arasında değil, toplumun yapısında da yankı buldu.
Eski Arap toplumunda selamlaşma, genellikle kabile kimliği ve statüyle ilişkilendirilirdi. Oysa İslam, selamı bir eşitlik sembolü yaptı. Kim olursan ol, “Esselamü aleyküm” diyerek karşındakine barış niyetiyle yaklaşırsın.
Modern psikoloji araştırmalarında (Kaynak: Peace Studies Journal, 2019), selamlaşmanın kişiler arasında güven duygusunu artırdığı ve kalp atış ritmini dengelediği belirtilmiştir. Bu da gösteriyor ki, “selam” yalnızca dini değil, nöropsikolojik bir bağ kurma biçimidir.
---
6. Erkekler ve Kadınlar Arasında Selamın Dili
Erkekler selamı genellikle niyet bildirimi olarak görür; barışa çağrı, net bir iletişim, bir anlaşma sembolü. Kadınlar içinse selam, yakınlık kurma, duygusal denge ve huzurun dilidir.
Bir erkek “selamün aleyküm” dediğinde, genellikle güven inşa eder. Bir kadın aynı sözü söylediğinde, çoğu zaman şefkat ve içtenlik hissini taşır. Bu fark, cinsiyetin doğurduğu bir ayrım değil, deneyimin biçimlendirdiği bir çeşitliliktir.
Bu yüzden ilk selam, hem stratejik hem empatik bir eylemdi: Cebrail’in selamı aklın, Hatice’nin desteği kalbin temsilidir.
---
7. Forum Tartışması İçin Sorular
- Sizce bugün verdiğimiz selamlar, o ilk selamın anlamını ne kadar taşıyor?
- Selamlaşmak sizce sadece bir söz mü, yoksa bir bilinç hali mi?
- Günümüzde kadınların ve erkeklerin selamı algılayış biçimleri bu tarihsel kökten nasıl farklılaştı?
Düşüncelerinizi paylaşın; belki bu tartışma, hepimizin selam kavramına yeni bir derinlik kazandırır.
---
Sonuç: Selamın Ardındaki Hikmet
İslam’ın ilk selamını veren, Cebrail (a.s.) idi. Ama o selam, sadece bir meleğin değil, barışın, merhametin ve bilginin de sembolü oldu. Hz. Muhammed’in cevabı, insanın Allah’a yönelen ilk barış cevabıydı. Hatice’nin anlayışı, bu selamın insani boyutunu tamamladı.
O günden bugüne her “selamün aleyküm”, o ilk gecenin yankısıdır:
Bir huzur, bir davet, bir hatırlatma…
“Barış seninle olsun.”
Ve gerçekten, olmalı da.
---
Kaynaklar:
- Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk, Cilt 2, 9. yy.
- İbn Hişam, Sîretü’n-Nebî, Kahire, 1955.
- Peace Studies Journal, Vol. 12, Issue 4 (2019): The Psychology of Greeting Rituals.
- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1935.
Selamun aleyküm dostlar,
Bugün forumda sizlerle paylaşmak istediğim hikâye, sadece bir “ilk selam”ın hikâyesi değil. Bu, insanlıkla ilahî mesajın ilk temas ettiği, kalplerin korkudan huzura, karanlıktan aydınlığa geçtiği bir anın hikâyesi. Bazen bir “selam”, sadece bir kelime değil; bir çağrıdır, bir başlangıçtır. “İslam’ın ilk selamını kim verdi?” sorusu, sadece tarihsel bir bilgi değil, aynı zamanda insanın içsel dönüşümünü anlatan bir semboldür.
---
1. Mekke’nin Sessiz Gecesi: Yalnızlıkla Gelen Vahiy
Mekke geceleri her zamanki gibi sıcak, yıldızlar ise her zamanki gibi sessizdi. Nur Dağı’nın yamaçlarında bir mağara… Hira. Sessizliğin en derin hâli oradaydı. Muhammed (s.a.v.) o mağarada, kalbinin sorularına cevap arıyordu. Dünya gürültüsünden uzaklaşıp insanın iç sesine kulak vermek, bazen en cesur eylemdir. O gece de öyleydi.
Cebrail (a.s.) ansızın göründü. Kâinatın sessizliğini bozan o kelime yankılandı:
“Oku!”
Ve ardından gelen vahiy, insanlık tarihinin yönünü değiştirdi. Ancak o anın ardından gelen yalnızlık, insanın içinde yankılanan bir dağ kadar büyüktü. Muhammed (s.a.v.), titreyen kalbiyle evine dönerken dünya artık eski dünya değildi.
---
2. İlk Selam: Huzurun Diliyle Başlayan Yol
Tarihçilerin büyük çoğunluğu (bkz. Taberî, İbn Hişam) ve hadis kaynaklarına göre İslam’ın ilk selamı, Cebrail (a.s.) tarafından Hz. Muhammed’e verilmiştir. Bu selam, “Es-selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekatühü” (Selam üzerinedir ey Peygamber, Allah’ın rahmeti ve bereketi de seninle olsun) sözleriyle başlamıştır.
Bu, sadece bir selam değil, aynı zamanda İslam’ın ruhunun ilanıydı. Çünkü “selam”, barışı, güveni, şefkati temsil eder. Bir insanın kalbine selamla yaklaşmak, onun varlığını onurlandırmaktır.
Muhammed (s.a.v.) o an, hem korkunun hem merhametin birleştiği bir duyguyla cevap verdi:
“Ve aleykesselâm ve rahmetullah.”
İşte bu karşılık, insanlığın Allah’tan aldığı ilk selamın insandan Allah’a dönüşüydü. Bir nevi varoluşun iki tarafı birbirine dokunmuştu.
---
3. Hatice’nin Kalbi: Duygudan Hikmete Dönüşen Güç
Peygamberimiz eve vardığında, onu ilk karşılayan kişi Hz. Hatice idi. Kadın sezgisiyle değil, derin bir insanlık sezgisiyle sordu:
“Ne oldu sana, ey Muhammed?”
Sözlerinde korku değil, anlayış vardı. Çünkü o, bir kalbin ne zaman sarsıldığını, ne zaman ilahî bir titreşimle dolduğunu sezebilen bir ruhtu. Hatice’nin yaklaşımı, tarih boyunca kadınların ilişkisel zekâsını ve duygusal empatisini en güzel şekilde yansıtır.
O, eşinin anlattıklarını dinlerken bir strateji değil, bir yürek dili kullandı. Ancak onun sessiz gücü, bir stratejiden daha fazlasıydı. Muhammed’in yaşadığı tecrübeyi reddetmedi; aksine anlamaya, desteklemeye yöneldi. “Allah seni utandırmaz, çünkü sen yoksula yardım edersin, akrabana el uzatırsın, doğruyu söylersin,” diyerek ahlaki tutarlılık üzerinden güven inşa etti.
---
4. Varaka bin Nevfel: Stratejik Zekâ ve İlahi İşaretlerin Çözümü
Hatice, durumu yalnızca duygusal sezgiyle değil, aynı zamanda stratejik akılla da ele aldı. Eşini Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka, hem Tevrat hem İncil bilgisine sahip, yaşlı bir bilgeydi. Onun görevi, bu olayı teolojik bağlama yerleştirmekti.
Varaka, Peygamber’in anlattıklarını dinledikten sonra derin bir nefes aldı ve şöyle dedi:
“Bu gördüğün, Musa’ya da gelen namustur (Cebrail’dir). Sen, bu ümmetin peygamberisin.”
Burada erkeklerin tarihsel olarak çözüm odaklı ve analitik yaklaşımlarını görüyoruz. Varaka’nın tepkisi, duygusal değil; bilişsel bir analizdi. Ancak bu analiz, Hatice’nin duygusal desteği olmadan gerçekleşemezdi. Erkek aklının stratejik netliği ile kadın kalbinin duygusal derinliği birleştiğinde, ilahî hakikat insan hayatına yerleşti.
---
5. Selamın Toplumsal Dönüşümü: “Barış”ın Yeni Anlamı
İslam’ın ilk selamı, zamanla toplumsal bir dönüşümün simgesi haline geldi. Çünkü o selam, sadece bireyler arasında değil, toplumun yapısında da yankı buldu.
Eski Arap toplumunda selamlaşma, genellikle kabile kimliği ve statüyle ilişkilendirilirdi. Oysa İslam, selamı bir eşitlik sembolü yaptı. Kim olursan ol, “Esselamü aleyküm” diyerek karşındakine barış niyetiyle yaklaşırsın.
Modern psikoloji araştırmalarında (Kaynak: Peace Studies Journal, 2019), selamlaşmanın kişiler arasında güven duygusunu artırdığı ve kalp atış ritmini dengelediği belirtilmiştir. Bu da gösteriyor ki, “selam” yalnızca dini değil, nöropsikolojik bir bağ kurma biçimidir.
---
6. Erkekler ve Kadınlar Arasında Selamın Dili
Erkekler selamı genellikle niyet bildirimi olarak görür; barışa çağrı, net bir iletişim, bir anlaşma sembolü. Kadınlar içinse selam, yakınlık kurma, duygusal denge ve huzurun dilidir.
Bir erkek “selamün aleyküm” dediğinde, genellikle güven inşa eder. Bir kadın aynı sözü söylediğinde, çoğu zaman şefkat ve içtenlik hissini taşır. Bu fark, cinsiyetin doğurduğu bir ayrım değil, deneyimin biçimlendirdiği bir çeşitliliktir.
Bu yüzden ilk selam, hem stratejik hem empatik bir eylemdi: Cebrail’in selamı aklın, Hatice’nin desteği kalbin temsilidir.
---
7. Forum Tartışması İçin Sorular
- Sizce bugün verdiğimiz selamlar, o ilk selamın anlamını ne kadar taşıyor?
- Selamlaşmak sizce sadece bir söz mü, yoksa bir bilinç hali mi?
- Günümüzde kadınların ve erkeklerin selamı algılayış biçimleri bu tarihsel kökten nasıl farklılaştı?
Düşüncelerinizi paylaşın; belki bu tartışma, hepimizin selam kavramına yeni bir derinlik kazandırır.
---
Sonuç: Selamın Ardındaki Hikmet
İslam’ın ilk selamını veren, Cebrail (a.s.) idi. Ama o selam, sadece bir meleğin değil, barışın, merhametin ve bilginin de sembolü oldu. Hz. Muhammed’in cevabı, insanın Allah’a yönelen ilk barış cevabıydı. Hatice’nin anlayışı, bu selamın insani boyutunu tamamladı.
O günden bugüne her “selamün aleyküm”, o ilk gecenin yankısıdır:
Bir huzur, bir davet, bir hatırlatma…
“Barış seninle olsun.”
Ve gerçekten, olmalı da.
---
Kaynaklar:
- Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk, Cilt 2, 9. yy.
- İbn Hişam, Sîretü’n-Nebî, Kahire, 1955.
- Peace Studies Journal, Vol. 12, Issue 4 (2019): The Psychology of Greeting Rituals.
- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1935.