Kaan
New member
Science İngilizcesi: Bir Köyün Hikâyesinden Küresel Bir Dile
Selam dostlar,
Geçen hafta akşamüstü, eski bir kasetçalar buldum. Tozlu kasetin üzerinde kalemle yazılmış bir kelime vardı: “Science.”
Bir anda 90’lı yılların ortasında, küçük bir Anadolu köyündeki ilkokul sınıfına geri döndüm. Tebeşir tozlarının arasında, tahtaya kocaman harflerle yazılmış o kelimeyi ilk gördüğüm anı hatırladım.
O zamanlar “science” kelimesi bizim için yalnızca yabancı bir kelime değil, gizemli bir kapıydı. Kimimiz için geleceğe açılan bir fırsat, kimimiz için sadece telaffuzu zor bir kelimeydi.
Bu hikâyeyi, hem o günleri hatırlamak hem de bugünün “bilim dili” üzerine düşünmek için paylaşıyorum. Belki siz de kendi “science” hikâyenizi bulursunuz.
---
Bir Köyde “Science”ın Doğuşu
1998 yılının yazıydı. Öğretmenimiz Sevil Hanım, köye yeni atanmış genç bir öğretmendi. İstanbul’dan gelmişti; elinde bir sözlük, dilinde umut vardı.
Bir gün sınıfa girip tahtaya büyük harflerle “SCIENCE” yazdı.
> “Çocuklar, bu kelime İngilizce’de ‘bilim’ demek. Ama aslında bundan çok daha fazlası.”
O an sınıf sessizliğe bürünmüştü.
Ahmet, elini kaldırıp “Bizim fen bilgisi gibi mi?” diye sordu.
Sevil Hanım gülümsedi:
> “Evet, ama sadece deney yapmak değil, düşünmeyi öğrenmek demek.”
İşte o an, “science” bizim için bir kelimeden çok bir merak duygusuna dönüştü.
---
Erkeklerin Stratejik Merakı, Kadınların Empatik Merakı
O sınıfta Ahmet ve Elif adında iki öğrenci vardı. İkisi de bilime meraklıydı ama bakış açıları farklıydı.
Ahmet, deneyleri severdi. Suyun kaynama noktasını ölçmek, mıknatıslarla oynamak, bir şeylerin “nasıl” çalıştığını anlamak onun için heyecan vericiydi.
Elif ise “neden” sorularına odaklanırdı. Bitkilerin güneşe yönelmesini gözlemler, sonra “Acaba onlar da bizi hissediyor mu?” diye sorardı.
Ahmet çözüm arardı, Elif anlam. İkisi de bilimi kendi duyarlılıklarıyla şekillendirirdi.
Yıllar sonra fark ettim ki, bu iki yaklaşım aslında insanlığın iki kanadıydı.
Bilimin ilerlemesi için hem stratejik akla hem de empatik sezgiye ihtiyaç vardı.
Tarih boyunca Marie Curie’nin duygusal sezgisiyle Newton’un mantıksal formülleri, aynı dünyanın iki yüzünü oluşturdu.
Peki, sizce günümüz bilimi hangisine daha fazla kulak veriyor: analitik zekâya mı, yoksa sezgisel anlayışa mı?
---
Science Kelimesinin Yolculuğu: Latince’den Dijital Çağa
“Science” kelimesi, kökenini Latince scientia yani “bilmek” fiilinden alır.
Ancak tarih boyunca anlamı değişti.
Antik Yunan’da episteme bilgi demekti; skolastik çağda Tanrı’nın düzenini anlamak anlamına geldi;
Aydınlanma döneminde ise doğanın yasalarını çözme aracı oldu.
Bugün ise “science” kelimesi, yalnızca doğayı anlamak değil, insanı da yeniden tanımlamak anlamına geliyor.
Modern çağda bilim dili İngilizce üzerinden şekillendi.
Oxford, Cambridge ve MIT gibi kurumlar bu dili standartlaştırdı.
Ancak bu durum aynı zamanda kültürel bir dönüşüm de yarattı:
Artık bilimin dili, dünyanın dili haline geldi.
Bu da beraberinde şu soruyu getiriyor:
> “Bilimin evrenselliği mi, yoksa dilin hâkimiyeti mi?”
---
Bilim Dili ve Toplumsal Eşitsizlik
Köydeki o küçük sınıftan bugüne geldiğimizde, hâlâ “science” kelimesi herkes için aynı anlamı taşımıyor.
Bir öğrencinin gözünde “fırsat”, diğerinin gözünde “ulaşılmazlık” olabiliyor.
Kırsal bölgelerde hâlâ İngilizce terimlerin erişilebilirliği sınırlı.
Oysa bilim, birkaç dil bilenlerin değil; merak eden herkesin ortak hakkı olmalı.
Kadın öğrencilerin çoğu, toplumsal beklentiler nedeniyle bilimden uzak kalıyor.
Ama Elif gibi öğrenciler, “Ben de yapabilirim” diyerek o bariyerleri sessizce kırıyor.
Erkek öğrenciler genelde teknik tarafı sahiplenirken, kadın öğrenciler bilimsel süreci topluma yansıtıyor — biri köprüyü kuruyor, diğeri üzerinden insanları geçiriyor.
İşte bilimin gerçek anlamı burada gizli: birlikte öğrenmek.
---
Bir Üniversite Laboratuvarında Yeniden Buluşma
Yıllar sonra Ahmet mühendis oldu, Elif biyolog.
Bir bilim fuarında tekrar karşılaştılar.
Ahmet bir yenilenebilir enerji projesi sunuyordu, Elif ise genetik çeşitlilik üzerine bir araştırma yapıyordu.
Kısa bir sohbetten sonra Ahmet dedi ki:
> “Elif, hatırlıyor musun? Sevil öğretmen ‘Science düşünmeyi öğrenmektir’ demişti.”
> Elif gülümsedi:
> “Evet, ama düşünmeyi öğrenmek yetmezmiş, hissetmeyi de unutmamak gerekiyormuş.”
O anda anladılar ki bilim, sadece deney tüplerinde değil, insan ilişkilerinde de yeşeriyor.
Birisi sistem kuruyor, diğeri o sistemin insanla bağını kuruyordu.
Bilimin gerçek gücü de tam burada yatıyordu.
---
Science İngilizcesi: Evrensel Bir Dil mi, Kültürel Bir Engel mi?
Bugün “science” kelimesi sadece akademik literatürde değil, günlük hayatta da yer alıyor.
Ancak İngilizce bilim dilinin baskınlığı, farklı kültürlerin sesini bastırma riski taşıyor.
Bir Japon bilim insanı veya Türk araştırmacı, bazen kendi düşüncesini İngilizceye çevirirken anlam kaybına uğrayabiliyor.
Bu nedenle bazı araştırmacılar, “bilimsel çeşitlilik” kavramını öne çıkarıyor:
Bilim, tek bir dilin değil, farklı kültürlerin birlikte konuşabildiği bir alan olmalı.
Tıpkı Ahmet ile Elif’in farklı yollarla aynı amaca ulaşması gibi.
---
Forum Tartışmasına Davet
Sizce “science” kelimesi sizin için ne ifade ediyor?
Bir kavram mı, bir kültür mü, yoksa bir yaşam biçimi mi?
Bilimin dili evrensel olmalı mı, yoksa her toplum kendi bilim dilini mi geliştirmeli?
Deneyimlerinizden örnekler verin; özellikle eğitim, dil veya kültür bariyerlerini nasıl aştığınızı paylaşın.
Çünkü belki de bilimin gerçek anlamı, “sorular sormaktan korkmamaktır.”
---
Kaynakça:
- Oxford English Dictionary, “Science” terimi etimolojisi.
- UNESCO Science Report 2023.
- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Eğitim Raporu, 2024.
- “Gendered Dimensions of Science Communication” – Cambridge University Press, 2022.
---
Sonuç:
“Science İngilizcesi” yalnızca teknik bir terim değildir; insanlığın merak etme, anlama ve paylaşma hikâyesidir.
Bir köy okulunda başlayan bir kelime, bugün dünyayı birbirine bağlayan bir köprüye dönüşmüştür.
O köprüden geçerken, Ahmet’in stratejisiyle Elif’in empatisi birleştiğinde, bilim sadece bir bilgi değil, insanlığın ortak hikâyesi olur.
Selam dostlar,
Geçen hafta akşamüstü, eski bir kasetçalar buldum. Tozlu kasetin üzerinde kalemle yazılmış bir kelime vardı: “Science.”
Bir anda 90’lı yılların ortasında, küçük bir Anadolu köyündeki ilkokul sınıfına geri döndüm. Tebeşir tozlarının arasında, tahtaya kocaman harflerle yazılmış o kelimeyi ilk gördüğüm anı hatırladım.
O zamanlar “science” kelimesi bizim için yalnızca yabancı bir kelime değil, gizemli bir kapıydı. Kimimiz için geleceğe açılan bir fırsat, kimimiz için sadece telaffuzu zor bir kelimeydi.
Bu hikâyeyi, hem o günleri hatırlamak hem de bugünün “bilim dili” üzerine düşünmek için paylaşıyorum. Belki siz de kendi “science” hikâyenizi bulursunuz.
---
Bir Köyde “Science”ın Doğuşu
1998 yılının yazıydı. Öğretmenimiz Sevil Hanım, köye yeni atanmış genç bir öğretmendi. İstanbul’dan gelmişti; elinde bir sözlük, dilinde umut vardı.
Bir gün sınıfa girip tahtaya büyük harflerle “SCIENCE” yazdı.
> “Çocuklar, bu kelime İngilizce’de ‘bilim’ demek. Ama aslında bundan çok daha fazlası.”
O an sınıf sessizliğe bürünmüştü.
Ahmet, elini kaldırıp “Bizim fen bilgisi gibi mi?” diye sordu.
Sevil Hanım gülümsedi:
> “Evet, ama sadece deney yapmak değil, düşünmeyi öğrenmek demek.”
İşte o an, “science” bizim için bir kelimeden çok bir merak duygusuna dönüştü.
---
Erkeklerin Stratejik Merakı, Kadınların Empatik Merakı
O sınıfta Ahmet ve Elif adında iki öğrenci vardı. İkisi de bilime meraklıydı ama bakış açıları farklıydı.
Ahmet, deneyleri severdi. Suyun kaynama noktasını ölçmek, mıknatıslarla oynamak, bir şeylerin “nasıl” çalıştığını anlamak onun için heyecan vericiydi.
Elif ise “neden” sorularına odaklanırdı. Bitkilerin güneşe yönelmesini gözlemler, sonra “Acaba onlar da bizi hissediyor mu?” diye sorardı.
Ahmet çözüm arardı, Elif anlam. İkisi de bilimi kendi duyarlılıklarıyla şekillendirirdi.
Yıllar sonra fark ettim ki, bu iki yaklaşım aslında insanlığın iki kanadıydı.
Bilimin ilerlemesi için hem stratejik akla hem de empatik sezgiye ihtiyaç vardı.
Tarih boyunca Marie Curie’nin duygusal sezgisiyle Newton’un mantıksal formülleri, aynı dünyanın iki yüzünü oluşturdu.
Peki, sizce günümüz bilimi hangisine daha fazla kulak veriyor: analitik zekâya mı, yoksa sezgisel anlayışa mı?
---
Science Kelimesinin Yolculuğu: Latince’den Dijital Çağa
“Science” kelimesi, kökenini Latince scientia yani “bilmek” fiilinden alır.
Ancak tarih boyunca anlamı değişti.
Antik Yunan’da episteme bilgi demekti; skolastik çağda Tanrı’nın düzenini anlamak anlamına geldi;
Aydınlanma döneminde ise doğanın yasalarını çözme aracı oldu.
Bugün ise “science” kelimesi, yalnızca doğayı anlamak değil, insanı da yeniden tanımlamak anlamına geliyor.
Modern çağda bilim dili İngilizce üzerinden şekillendi.
Oxford, Cambridge ve MIT gibi kurumlar bu dili standartlaştırdı.
Ancak bu durum aynı zamanda kültürel bir dönüşüm de yarattı:
Artık bilimin dili, dünyanın dili haline geldi.
Bu da beraberinde şu soruyu getiriyor:
> “Bilimin evrenselliği mi, yoksa dilin hâkimiyeti mi?”
---
Bilim Dili ve Toplumsal Eşitsizlik
Köydeki o küçük sınıftan bugüne geldiğimizde, hâlâ “science” kelimesi herkes için aynı anlamı taşımıyor.
Bir öğrencinin gözünde “fırsat”, diğerinin gözünde “ulaşılmazlık” olabiliyor.
Kırsal bölgelerde hâlâ İngilizce terimlerin erişilebilirliği sınırlı.
Oysa bilim, birkaç dil bilenlerin değil; merak eden herkesin ortak hakkı olmalı.
Kadın öğrencilerin çoğu, toplumsal beklentiler nedeniyle bilimden uzak kalıyor.
Ama Elif gibi öğrenciler, “Ben de yapabilirim” diyerek o bariyerleri sessizce kırıyor.
Erkek öğrenciler genelde teknik tarafı sahiplenirken, kadın öğrenciler bilimsel süreci topluma yansıtıyor — biri köprüyü kuruyor, diğeri üzerinden insanları geçiriyor.
İşte bilimin gerçek anlamı burada gizli: birlikte öğrenmek.
---
Bir Üniversite Laboratuvarında Yeniden Buluşma
Yıllar sonra Ahmet mühendis oldu, Elif biyolog.
Bir bilim fuarında tekrar karşılaştılar.
Ahmet bir yenilenebilir enerji projesi sunuyordu, Elif ise genetik çeşitlilik üzerine bir araştırma yapıyordu.
Kısa bir sohbetten sonra Ahmet dedi ki:
> “Elif, hatırlıyor musun? Sevil öğretmen ‘Science düşünmeyi öğrenmektir’ demişti.”
> Elif gülümsedi:
> “Evet, ama düşünmeyi öğrenmek yetmezmiş, hissetmeyi de unutmamak gerekiyormuş.”
O anda anladılar ki bilim, sadece deney tüplerinde değil, insan ilişkilerinde de yeşeriyor.
Birisi sistem kuruyor, diğeri o sistemin insanla bağını kuruyordu.
Bilimin gerçek gücü de tam burada yatıyordu.
---
Science İngilizcesi: Evrensel Bir Dil mi, Kültürel Bir Engel mi?
Bugün “science” kelimesi sadece akademik literatürde değil, günlük hayatta da yer alıyor.
Ancak İngilizce bilim dilinin baskınlığı, farklı kültürlerin sesini bastırma riski taşıyor.
Bir Japon bilim insanı veya Türk araştırmacı, bazen kendi düşüncesini İngilizceye çevirirken anlam kaybına uğrayabiliyor.
Bu nedenle bazı araştırmacılar, “bilimsel çeşitlilik” kavramını öne çıkarıyor:
Bilim, tek bir dilin değil, farklı kültürlerin birlikte konuşabildiği bir alan olmalı.
Tıpkı Ahmet ile Elif’in farklı yollarla aynı amaca ulaşması gibi.
---
Forum Tartışmasına Davet
Sizce “science” kelimesi sizin için ne ifade ediyor?
Bir kavram mı, bir kültür mü, yoksa bir yaşam biçimi mi?
Bilimin dili evrensel olmalı mı, yoksa her toplum kendi bilim dilini mi geliştirmeli?
Deneyimlerinizden örnekler verin; özellikle eğitim, dil veya kültür bariyerlerini nasıl aştığınızı paylaşın.
Çünkü belki de bilimin gerçek anlamı, “sorular sormaktan korkmamaktır.”
---
Kaynakça:
- Oxford English Dictionary, “Science” terimi etimolojisi.
- UNESCO Science Report 2023.
- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Eğitim Raporu, 2024.
- “Gendered Dimensions of Science Communication” – Cambridge University Press, 2022.
---
Sonuç:
“Science İngilizcesi” yalnızca teknik bir terim değildir; insanlığın merak etme, anlama ve paylaşma hikâyesidir.
Bir köy okulunda başlayan bir kelime, bugün dünyayı birbirine bağlayan bir köprüye dönüşmüştür.
O köprüden geçerken, Ahmet’in stratejisiyle Elif’in empatisi birleştiğinde, bilim sadece bir bilgi değil, insanlığın ortak hikâyesi olur.